25 Aralık 2010 Cumartesi

siyah yansımalar

      "İçimin yorulduğunu hissediyordum Her gece yarısı yarım kalan uykular, tren düdükleri, anlayışsız ve cahil ya da rahat ve kendini beğenmiş bir müşteri kalabalığına yeni hikayeler bulma zorunluluğu, hastalığı gittikçe ağırlaşan yahudi ve gittikçe huysuzlaşan istasyon şefimiz........."
                                 Oğuz Atay-Korkuyu Beklerken adlı yapıtından
 
Black Reflections,1959,Franz Kline American, 1910 1962
zaman akıp gidiyordu tanıdık siluetler daha da silikleşirken bu ucuz kurgudaki rolüme biraz daha ısınıyor kendimin silik bir yansıması olarak hiçliğe doğru koşaradım ilerliyordum.artık yapmak istediklerim yada hayallerim sözkonusu olamazdı çünkü ben yoktum.anlamsız varlığımın bu  kurgudaki gönülsüz işgali  ancak akıntının belirsiz akışına bağlıydı...

akintiyakarsiakintininicinde

15 Aralık 2010 Çarşamba

Yalnızlık mevsim olur

Biter elimizdeki şey biter, biter her şey
Kalırız, kan gibiyiz, donarız bir tanrısalda
Sislerle ve kırık tırnaklarla
Ve donar çılgınlığımız: gemilerde hiçbir kaptan yok
Yok, çünkü denizler kocaman, ölüler büyük 
Bir soğuk ay soğuk ve tenha
Duyulur.Yalnızlık mevsim olur
"Ki çiçekler kendilerini toplar orada"
Ve zamanlar boğuşur, sırasız, biri bir ötekinden kalınlaşır...
Edip Cansever-Episode şiirinden
Cecily Brown,Study for Sam Mere 2
yürümek istiyoruz, koşmak ..olmuyor olamıyor yerimizde saymaya devam ediyoruz..bu ucuz müsamare ile yürümenin olanaksızlığı daha yolun başında belli oluyor.hikaye hep aynı hikaye..kahır dolu bir coğrafyada birşeyleri değiştirebilirimin ihtimali hikayesi..ama sonsuz ihtimaller içerisinde gelip en olmazı bizi bulur;şaşırmaya bile hakkın yoktur bu coğrafya da..olduğun yerde donakalırsın, senin dışında herkes senin gerçekleşmesini istemediğin  bütün sonuçları kanıksamıştır ve kendinle başbaşbaşa kalırsın olmazların olur kabul edildiği bir dünyada hayata olmadı yazgıya kahredersin..hayat devam ediyordur ve  'batı cephesinde değişen bir şey yok'tur..........

akintiyakarsiakintininicinde

5 Aralık 2010 Pazar

yürüyoruz, yeniden ve yeniden

               The Flight of Faust and Mephistopheles, 1896-Mikhail Aleksandrovich Vrubel 
            W.Benjamin, Rus öykücü Nikolai Leskov üzerine yazdığı bir yazıda, artık iyice uzağımızda kalan bir türü, öykü anlatıcılığını hatırlatır.Yurdundan uzaklarda dolaşıp geri dönen denizci ile yörenin gelenek ve efsanelerini iyi bilen usta zanaatkar uzaklarda kalan bir dönemin ilk öykü anlatıcılarıdır.Tecrübe ve bunun paylaşılması öykü anlatıcılığının üzerinde yükseldiği temeli oluşturur.

          Bizi bu denizcilerden ve zanaatkarlardan ayıran zaman, öykü anlatıcığından da ayırmıştır.Tecrübe aktarımına dayanan bir kültür yerini malumat alıp vermeğe dayanan gelip geçici, paylaşılmaz bir kültüre bırakmıştır.Öykü anlatcısını ve dinleyicisini birbirine yaklaştıran kollektif  bağlar, ortak hafıza, aynı kökten olma duygusu dağılıp gitmiştir.Artık insanlar yalnız, hayatları gündeliktir.Yurtları olmadığı için fazla uzaklarada gidemezler.Herşeyin fazla tanıdık olduğu bir dünya da, tecrübeye de yer yoktur.Onun için insanların anlatacak öyküleri yoktur artık.

         Benjamin için kurtuluş, ilerlemeden kesinkes farklı olarak, yalnızca yaşanmamış bir gelecek uğruna değil, yaşanmış ve eksilmiş bir gelecek uğruna verilen bir mücadeledir.Devrim bu eksilmelerin giderilmesi ve geçmişin özgürleştirici ögelerinin geri alınma çabasıdır aynı zamanda.Biz de imrenme duygusu uyandıracak mutluluk, sadece solumuş olduğumuz havada vardır; bazı insanlarla konuşabilirdik, bazı kadınlar bize kendilerini verebilirlerdi orada...Başka bir deyişle mutluluk imgemiz ayrılmaz bir biçim de kurtarma ve kurtarılma imgemizle birliktedir. 

  W.Benjamin'den esinlenerek, akintiyakarsiakintininicinde
 

3 Aralık 2010 Cuma

dekadans

Kitleleri olumlu görüş yada eleştirel niyetleri doğrultusunda kışkırtmak gereksizdir; çünkü kitlelerin böyle görüş ve niyetleri yoktur:Ayrışmamış bir güçleri vardır yalnızca, bir reddetme güçleri.Yalnızca dışladıklarıyla, yadsıdıklarıyla güçlüdürler, ve öncelikle kendilerini aşan her tür tasarıyı, kendilerinden üstün olan her tür sınıf yada zekayı dışlayarak güçlü olurlar.

İktidar da büyük ölçüde tiksinti üzerine kuruludur.Tüm reklamlar ve  politik söylem, akla ve mantığa açıkça hakarettir.İğrenç bir sessiz etkileşim girişimidir bu hakaret:Örtbas etme teknikleri sona erdi, günümüzde açık şantajlarla yönetiliyoruz.Ve bu kurnazca kötüniyet şırıngalanmasına teslim oluyoruz.

Jean Baudrillard'ın Kötülüğün Şeffaflığı yapıtından nüans farkı ile   

Renato Guttuso, The Discussion, 1959-60

hersey apaçık ortada iken sergilenen bu aptalca müsamerenin neden bu denli kalabalık bir izleyici kitlesi olduğu kafalarda soru işareti bırakmayacak şekilde kendini gösteriyor ve göstermekle kalmıyor dayatıyor elden ne gelir kitlelerin doğası bu!! 

akintiyakarsiakintininicinde