31 Aralık 2007 Pazartesi

yürüyüş

Jan (Marian Nomi) und Jennifer (Anna Clarin): Die Gegenzeit beginnt,Johannes Heinzen
Yürümek;
yürümeyenleri
arkanda boş sokaklar gibi bırakarak,
havaları boydan boya yarıp ikiye
bir mavzer gözü gibi
karanlığın gözüne bakarak
yürümek!..
Yürümek;
dost omuzbaşlarını
omuzlarının yanında duyup,
kelleni orta yere
yüreğini yumruklarının içine koyup
yürümek!..
Yürümek;
yolunda pusuya yattıklarını,
arkadan çelme attıklarını
bilerek
yürümek...
Yürümek;
yürekten
gülerekten
yürümek...

Nazım Hikmet

nilgün marmara'nın anısına

GERİYE DÖNÜŞSÜZ

Her yüz kabulü parçalanmayı çağıran eliaçıklık,
ama,
Yüzüm yanındadır seninkinin, sırlı camın
değerbilirliğinde,

İmgeleriz birbirimizi içsel yakarıyla, bilirim.
Sakınmayla ertelediğimiz, gecikmiş an,
Kurtulsun dilerim kuşkudan; sorusundan gerçek mi,
gerçek mi?
Budur çünkü kesen elleri, göğümüzü şaşırtan,
Alıkoyan yağmur kokan otlardan bedenlerimizi.
Budur sorgulayan özdeş isteklerimizi, bağlansın mı
bağlansın mı bebekliğe?
İçinden geçmeyi seçerken bir durallığın,
Ürkünç devinimine zincirlenme korkusu; o esriten
kızıl değişimin.
Şimdi gözyaşı ve endişe küplerini gizliyor aşk,
kanadında.
Bilemediğimiz ayin, şarkılarını bekletiyor dil için!
Kaçtığımız her kare duvarına ekleniyor yuvarlak
avlunun, üçgenleri yok ederek sonunda tutsak
edileceğimiz!

Nilgün Marmara

24 Aralık 2007 Pazartesi

uyanışa dair

Edvard Munch-The Scream-Madonna-1893-1894-1895
"Bu bozkır serüvencilerinin aklanmış öncüsü olarak elinde küllerden başka hiçbirşey tutamayan bir ben mi kaldım?Bir başına benim sesimmi duyuracak kaçış çabasının başarısızlığını?Mitosda ki o yerli gibi,mümkün olduğunca uzaklara gittim ;dünyanın sonuna ulaştığımda oradaki varlIklara ve nesnelere sorular sordum:ve o yerliyle aynı hayal kırıklığını paylaştım;"Orada gözyaşlarına boğuldu:inliyor ve bir yandan da yakarıyordu.Ama gene de hiçbir gizemli ses gelmedi kulağına;ve kendisini gizemli hayvanlar tapınağına ulaştıracak bi,r uykuya da dalamadı.Artık hiçbir şüphesi olamazdı;onun payına hiç kimseden hiçbir güç düşmemişti..."
Claude-Levi Strauss, Hüzünlü Dönenceler adlı eserinden

6 Kasım 2007 Salı

günlere dair


PERŞEMBE,2 c
Kitaplarımı raflara koydum ve bir köşeye
üzgün bir Angeliki'yi.
Payıma düşen güzelliği yitirdim, tümünü
tükettim.
Gelen kış beni böyle bulsun istiyorum:
ateşten yoksun, parçalanmış bir pantalonla,
yazısız kağıtları karıştırırken, açıklanamayan
bir Cennet'in sağır edici orkestrasını
idare edercesine.
Görünmez Bir Nisan Ayının Günlüğünden


Odiseas Elitis

30 Ekim 2007 Salı

GECEYE ŞARKI

GECEYE ŞARKI
1
Bir nefesin gölgesinden doğma bizler
Dolanıp durmaktayız terk edilmişliklerde
Bizler, yani sonrasızlıkta yitirilenler,
Kurbanlarız, adandıklarımızı bilmezcesine.
Dilenciyiz sanki, yok benim diyebileceğimiz,
Kapalı kapılar önünde birikmiş delileriz.
Körler gibi kulak kabartmışız, içinde
Fısıltılarımızın yitip gittiği sessizliğe.
Hedefi olmayan yolcularız bizler,
Bulutlarız, rüzgârlarda dağılan,
Ya da ölümün soluğunda üşüyen çiçekler,
Yerimizden kopartılmayı beklemekteyiz.
2
Varsın, son acılar da somutlaşsın bende,
Savunmuyorum kendimi, ey karanlık güçler.
En büyük sessizliğin yolu sizlerden geçer,
O yoldan yürürüz en serin gecelere.
Soluğunuzla daha sesli alevlere boğmaktasınız beni,
Sabır! Yıldızlar kora dönüşürken, düşler kaymakta
Bize adlarını söylemekten kaçınan diyarlara,
Oralara ancak feda edersek girebiliriz düşlerimizi.
3
Sen ey kapkara yürek, ey karanlık gece,
Kimdir yansıtan, en kutsal zeminlerinizi,
Ve kötücülüğünüzün son vadilerini?
Acılarımız karşısında donup kalmış maske -
Acılarımız ve hazlarımız karşısında
Taştan bir gülümseme boş maskenin dudaklarında
Bir kaya, bütün ölümlülerin çarpınca kırıldığı,
Üstelik varlığı bize bile kapalı.
Ve sonra dikildiğinde karşımıza bir yabancı düşman,
Alaylarıyla aşağılayarak ölesiye didinmemizi,
O zaman daha bir hüzünlü olur şarkılarımız ezgileri
İçimizde ağlayan ise kalır anlaşılamadan.
4
Sensin, sarhoşluğu geçiren Şarap,
Ben, şimdi güzel danslarla kanamaktayım
Ve taçlandırmak zorundayım acımı çiçeklerle!
Bağrındaki en derin anlamın istediği buysa, ey gece!
Kucağındaki bir arpın telleriyim sanki,
Ve son acılarım uğruna şimdi
Senin karanlık şarkın boğuşmakta yüreğimde,
Beni ölümsüz kılıp, bir şişe çevirmekte.
5
Bu huzur - ey derin huzur!
Yok artık dini bütün çan sesleri,
Sen, ey acıların tatlı anası, sen -
Barışın, sanki ölümün enginliği.
Sar o serin ve sevecen ellerinle,
Sar bütün yaraları -
Böylece içten kanasınlar yalnızca -
Sen, ey acıların tatlı anası!
6
Bırak, suskunluğum senin şarkın olsun!
Ne ifade edebilir ki fısıldayışları sana,
Hayatın bahçesinden ayrılmış bir yoksulun?
Bırak, hiç adın olmasın iç dünyamda -
Ruhumda oluşmuş, ama düşlerden yoksun,
Artık sesi kalmamış bir çan gibi,
Tatlı gelini acılarımın,
Ve uykularımın sarhoş gelinciği.
7
Toprakta ölüşlerini duydum çiçeklerin,
Ve havuzların sarhoş yakınmalarını,
Bir de çanların söylediği bir şarkıyı,
Gece, ve fısıldayan bir soru;
Ve bir yürek - yaralanmış ölesiye,
Yoksul günlerinin ötesinde.
8
Suskundu karanlık, beni söndürdüğünde,
Gün ortasında ölü bir gölgeydim -
O zaman çıkıp mutlulukların evinden
Yürüdüm gecenin derinliklerine.
Şimdi bir gölge oturmakta yüreğimde,
Bir gölge, hissetmeyen günün çoraklığını -
Ve dikenler gibi sana doğrulup gülümseyen,
Senden, yalnız senden yana, ey gece!
9
Ey gece, acılarımın önündeki dilsiz kapı,
Gör artık bu karanlık yara izinin kanadığını
Ve kabından taşmak üzere olduğunu çektiklerimin!
Ey gece, ben hazırım artık!
Ey gece, unutmuşluğun bahçesi, darmaduman,
Yoksulluğumun dünyaya kapalı ihtişamında,
Salkımlarla, dikenli çelenkler de solmakta,
Gel, ey en yüce zaman!
10
Bir zamanlar gülmüştü içimdeki şeytan.
Ben, bir ışıktım parıltılı bahçelerde,
Oyunlarla dansların eşliğinde,
Bir de aşkın şarabı, başımı uyuşturan.
Bir zamanlar ağlamıştı içimdeki şeytan.
Ben, bir ışıktım sancılı bahçelerde,
Kadere boyun eğişin eşliğinde,
Parıltısıyla, yoksulluğun evini nura boğan.
Şimdi ağlamadığına ve gülmediğine göre o şeytan,
Yitip gitmiş bir gölgeyim bahçelerde
Ve ölüm karası eşliğinde,
Boş gece yarısının sessizliğiyle dolaşan.
11
Zavallı gülümsemem sana ulaşma çabasında,
Hıçkıran şarkım ise yitip gitmekte karanlıkta.
Artık yolumun sonuna varmak, tek istediğim.
Bırak gireyim senin tapınağına.
Bir zamanlar ki gibi, çılgınca ve dindarca
Ve sessiz bir duayla önünde eğileyim.
12
Geceyarısının derinliğinde, sen
Ölü bir sahilin suskun denizin yanında,
Ölü bir sahil: Bir daha asla!
Gece yarısının derinliğinde, sen
Gece yarısının derinliğinde, sen
Gökkubbesin, bir zamanlar yıldızının parladığı,
Bir Gökkubbe, artık hiç bir Tanrı'nın çiçek açmadığı.
Gece yarısının derinliğinde, sen
Gece yarısının derinliğinde, sen
Döllenmeden kalansın sıcak bir rahimde,
Ve hiç can bulamamış, öylece!
Gece yarısının derinliğinde, sen
GEORG TRAKL

22 Eylül 2007 Cumartesi

baslarken



























rüzgar herseyi alıp götürmeden yeniden ve yeniden eskilerden tat alabilen bugüne bağlı farklı olasılıkların yaratılabilirliğine olan (kendimce dahi) iyimser düşün umudu ile merhaba!! direniş için başlarken bedrettini olmayacak birinden hilmi yavuz'la anmak biraz garip olsada böyle olsun bu seferlik........

akintiyakarsiakintininicinde

biz ki sevdamızı ,alaca
kıl bir heybe gibi sunduk
aba terlikle denizi yürüyenlere
şavkımız dağlara vurunca

börklüce mustafa , yonca
ve hançerlerin piri
ölümü masmavi bir hamayıl
gibi boynunda taşıyıp
gözleriyle bir acıya kalebent
olmanın korkunç şiiri

dövülüp tavını bulunca
serez çarşısına, ince
kıvrık ve celali
bir ayışığı gibi girmek
ve sesiyle şayağa ve tunca
sancağı buğdaysı, türküsü ebruli
bir isyan diye işlenmek
ve devrilmek ,birbiri ardınca

bizki sevdamızı ,alaca
kıl bir heybe gibi sunduk
aba terlikle denize yürüyenlere
gölgemiz dağlara vurunca
hilmi yavuz